Fenerbahçe, maç boyunca gösterdiği azim ve mücadele ruhuyla takdir toplasa da, birçok bireysel hatanın bir araya gelmesi oldukça şaşırtıcı. Takım olarak gösterdikleri dayanışma, temastan kaçınmamaları ve sertliğe karşı sertlikle yanıt verme isteği takdire şayan. Ancak, önemli anlarda yapılan “yanlış” seçimler maçın seyrini etkiledi.
Maximin, topu sürüklerken Slavia’nın tüm oyuncuları arkasından koşuyor, ancak son kararında top rakibe geçiyor. Maç boyunca Samet üzerinde çok eleştiri oldu; fakat o, defansın en sağlam oyuncusuydu. Djiku, her pozisyonda bir adım geride kaldı. Osayi’nin sahada tek bir bindirmesini bile göremedik, Mert Müldür de kendi bölgesinde sıkışıp kaldı.
Fred, takımı baskıdan çıkarmaya çalıştı ve bu noktada önemli katkılar aldı. İsmail’in temposu gerçekten etkileyici, ama sahadaki katkısı neredeyse yok gibiydi. Symanski’nin ise biraz kıpırdanma hissettirdiği söylenebilir. Dzeko’nun golünde asist ona yazıldı, ama pası zamanında vermediği gibi, topu attığı bölgede Dzeko’nun etkisiz hale gelmesine neden oldu. Yine de, o kadar çok koştu ki, sahadaki her yangında suyu taşıyan kişi oldu.
Slavia, kendi sahasında oynamanın avantajını sonuna kadar kullandı. İlk yarıda büyük bir üstünlük kurarak peş peşe pozisyonlar buldular. Ancak ikinci yarıda tempoları düştü ve kontrol Fenerbahçe’nin eline geçti. Karşılığında pozisyon bekliyorduk; gol, Slavia’nın nefesinin tükeneceği dakikada geldi.
Sonrasında gelen İrfan Can – En Nesri değişikliği, takıma taze bir enerji ve güven kattı. Tadic’in harika pasında üstünlük golünü buldular. Avrupa Ligi için bu, dönüm noktasıydı. Bu maçın kazanılması, iddia ve moral açısından son derece önemliydi. Sakatlıklarına ve eksiklerine rağmen Fenerbahçe, ustalıkla kazandı. Süper Lig’deki oyun karakterini “kazanan” olarak sürdürmeye devam ediyor ve nefeslerine nefes ekliyor.
Prag deplasmanına 15 oyuncu ile gitmek, yapılan büyük transferlere rağmen pek akıl karı görünmüyor! Ancak, eksik oyuncularla alınan galibiyet, pozisyon oyununun gücünü gösteriyor. Slavia Prag gibi, gerçekten çok koşan ve mücadele eden, fizik gücü yüksek bir takım karşısında Fenerbahçe, kalite farkıyla galip gelmeyi başardı.
Ahh, ihtiyar delikanlı Dzeko! Artık gücüyle değil, mecburen aklıyla oynuyor. Fenerbahçe’nin santrforu olmak için yeterli olup olmadığını her maçta sorguluyoruz, ama her seferinde bizi şaşırtmayı başarıyor. Keşke yolları daha önce kesişseydi.
Rakibe ilk kez bu kadar fazla pozisyon verdiğimiz bir maç oynadık. Slavia Prag karşısında istatistiksel olarak sıkıntılı bir durumdaydık. Ancak, Mourinho gibi bir teknik direktör, kötü oynadığını düşündüğün bir karşılaşmada bile 3 puanı alıp dönebilme kabiliyetine sahip.
Fenerbahçe, bekleyerek ve geçiş oyununu çok iyi bir şekilde sahaya yansıtarak mücadele etti. İlk olarak Maximin ile denedik, rakip ceza sahasına az girmemize rağmen, golcülerimizle maçı kazandık. Bazen iyi savunma yaparak, kapanarak da maç kazanılabiliyor. İyi oyun her zaman galibiyeti getirmiyor. Mourinho’dan beklediğimiz performansın tam anlamıyla bu olduğunu söyleyebilirim. Eksiklerin fazla olduğu bir dönemde, Fenerbahçe’ye “teknik adam” dokunuşu şarttı. İyi mücadele eden Fenerbahçe, kalitesiyle bu zorlu maçı kazandı.
Anderson Talisca’nın Transfer Yarışı: Beşiktaş ve Fenerbahçe