Fenerbahçe, Mourinho’nun korkak futbol anlayışının kurbanı oldu. Galatasaray ile oynuyorsun, kazanmak zorundasın ve 50 bin taraftarın önündesin. Ey Mourinho, bu kadar savunma ağırlıklı bir kadro ile sahaya çıkmanın mantığı nedir? Eğer Maximin olmasaydı, koca Fenerbahçe Galatasaray kalesine bir türlü gidemeyecek durumdaydı. Mert Müldür ve Tadic kanadı neredeyse hiç etkili olmadı. Mourinho, elinde İrfan Can Kahveci gibi ligimizin en iyi topla oynayan ve jeneriklik goller atan bir yıldızını bulundurmasına rağmen, sadece Tadic’i oynatabilmek için adeta İrfan Can’ı görmezden geldi. 61. dakikada Tadic’e sabreden Mourinho, maçın kaybolduğunu görünce Tadic’i çıkarıp İrfan Can’ı sahaya sürdü.
Galatasaray ise zorluk derecesi yüksek maçları çok iyi oynama becerisine sahip. Özellikle Icardi ve Kerem Aktürkoğlu olmadan Kadıköy’de ilk 45 dakikada 2 farklı skoru yakalayarak büyük bir başarı gösterdi. Maç boyunca akıllı bir futbol sergileyen Galatasaray, Torreira’nın uzun menzilli şutunda golü buldu. Golden sonra Fenerbahçe’nin Oosterwolde ile kaçırdığı net bir pozisyon vardı ki, Muslera bu pozisyonu muazzam bir şekilde önledi. Galatasaray’ın ikinci golü tam anlamıyla derslik bir gol oldu; Yunus Akgün’ün ceza sahasına ortasında Osimhen, topu Mertens’in önüne indirdi ve Mertens de akıl dolu bir golle skoru 2-0’a getirdi. İlk yarıda hücum yapmakta zorlanan ve orta sahada üstünlüğü Galatasaray’a kaptıran bir Fenerbahçe izledik.
Mourinho, ikinci yarıya başlarken Sofyan Amrabat hamlesini yaparak İsmail Yüksek’i kenara aldı. Fenerbahçe, 2-0 gerideyken Mourinho’nun defansif bir orta saha hamlesi yapmasına anlam veremedim. Daha hücum ağırlıklı bir oyuncu sahaya sürmesi gerekirdi. Fenerbahçe, ikinci yarıya coşkulu bir başlangıç yaptı ve oyunu Galatasaray kalesine yıktı. Üst üste pozisyonlar buldu. Tam bu dakikalarda Galatasaray’ın kontratağında Osimhen’in kaçırdığı bir pozisyon vardı. Fenerbahçe, ikinci yarıda oyunu çok hızlandırdı ve Galatasaray da bu hızlı oyuna karşılık vermekte zorlanmadı.
59. dakikada çalımlarla ceza sahasına giren Gabriel Sara, ustalıkla bir gol attı. Dün mükemmel bir performans sergileyen Sara, Abdülkerim’in Fred’e yaptığı hareket sonrası kazanılan penaltıyı Dzeko gole çevirdi ve Fenerbahçe’yi umutlandırdı. Mourinho’nun Fenerbahçe’si rakiplerine çok pozisyon veriyor; hem de bu kadar savunma ağırlıklı oyuncularla oynamasına rağmen! Oysa geçen sezon Fenerbahçe’nin çılgınca hücum eden bir oyun hafızası vardı ve rakiplerine çok az puan veriyordu. Dünyanın en büyük hocalarından birini getirdi. Türk futbol tarihinin en pahalı transferini yaptı Fenerbahçe! Ama Fenerbahçe’de ileri değil, geri gidiş var. Bunun da tek sorumlusu Mourinho. Okan Buruk yönetimindeki Galatasaray, Kadıköy’den altın değerinde 3 puan çıkardı ve daha 6. haftada Mourinho’lu Fenerbahçe’ye 5 puan fark attı. Bizim ligimizde büyük hoca olmak, maç kazandırmıyor! Okan Buruk gibi cesur bir hoca olmak gerekiyor! Sahada savaşmak ve mücadele etmek şart. Harika bir futbol ziyafetine tanıklık ettik. İki takıma da teşekkürler!
Mourinho, derbi öncesi Galatasaray’ı ve Okan Buruk’u söylemleriyle psikolojik bir savaşın içine çekmeye çalıştı. Çünkü Portekizli hoca, gerginlikten beslenmeyi sever. Ancak Okan Buruk ve G.Saraylı oyuncular, Florya’da zihinsel olarak Mourinho’nun gerginlik tuzağına düşmemek için özel olarak hazırlandılar. Derbide öz güvenli bir G.Saray izledim. Okan hoca, korkak davranmadı.
Hücum futbolundan ve rakibe önde baskı yapma anlayışından taviz vermedi. G.Saray, Osimhen’den başlayan, Yunus, Barış, Sara ve Torreira ile devam eden bir ön alan baskısı oluşturdu. Özellikle Sara’nın kazandığı toplar, G.Saray’ı hücuma taşırken, F.Bahçe kalesinde tehditler oluşturdu. Torreira’nın golü, jenerik olacak güzellikteydi.
Bu gol sonrası Oosterwolde’nin gollük vuruşunu Muslera tecrübesiyle önledi. Ancak Mertens’in golü geceye damga vurdu. Yunus’un Osimhen’in göğsüyle indirdiği topu Mertens, mükemmel bir aşırtmayla Livakovic’in üzerinden ağlara bıraktı. G.Saray, takım halinde oynamaya özen gösterdi. F.Bahçe ise bireysel becerilerle ayakta kalmaya çalıştı. Tüm oyuncular çok dikkatliydi ve ciddiyetten uzaklaşmadan birbirlerine yardıma koştular.
Sara’yı ağır eleştirenler, attığı golden sonra kendisine şapka çıkaracaklardır. Sara’nın duvar pasları yaparak girdiği F.Bahçe ceza alanında, topu sol ayağının içiyle Livakovic’in uzanamayacağı köşeye bırakması kalite kokuyordu. Eğer Osimhen son vuruşlarda eski gücünde olsaydı, G.Saray derbiyi çok daha farklı kazanırdı. Okan hoca, Kadıköy’e şampiyon hoca olarak geldi. G.Saray da sahaya lider olarak çıktı. G.Saraylı oyuncular, derbiyi kazanma konusunda öylesine bir inançla sahaya çıkmışlardı ki tarihe geçen bir zafere imza attılar. Lider olarak geldiği Kadıköy’den lider döndükleri gibi yenilmezliklerini de sürdürdüler. Mourinho ve öğrencileriyle aralarındaki puan farkını 5’e çıkardılar.
Sezonun 6. haftası Kadıköy’de Fenerbahçe ile Galatasaray derbisi, hem yeni gelen sarı-lacivertlilerin teknik adamı J. Mourinho için hem de maç kaybında sarı-kırmızılarla farkın 5 puana çıkması açısından oldukça kritik bir öneme sahipti. Galatasaray, geçen seneki Samiyendeki mağlubiyetin izlerini silmek istiyordu. Fenerbahçe, J. Mourinho ile sezon başından beri bir oyun kimliği oluşturamadı. Tek plan, S. Maximin kanadından hücum etmekte. Ne pres, ne doğru savunma ne de top ayağında hücum anlayışı var; ara sıra baskı yapıyorlar ama bu içgüdüsel ve spontane olarak gerçekleşiyor.
Kaleci hatalı gol yiyor, savunma dağınık, orta saha yetersiz, hücum etkisiz ve sonuç kaçınılmazdı. Nitekim öyle oldu; Galatasaray, maçın ilk dakikasından 90. dakikaya kadar kazanmayı hak etti. Fenerbahçe, süper kupada rakibinden fark yerken, Şampiyonlar Ligi’nden elenerek buralardan güçlenerek çıkmak zorundaydı. Galatasaray, bu derbi galibiyeti ile 6’da 6 yaparak sezona başlamış oldu. İşte bu da Galatasaray’ın farkını ve büyük takım refleksinin nasıl olacağını bizlere gösteriyor. Maçı orta sahada kazandı; bu üçlüde top ayağında kalite, asist, gol ve top rakipteyken ikili mücadele kazanma yeteneği vardı. Sonuç olarak oyuna hakim olmayı başardılar ve tabii ki galibiyet de elde ettiler.
Torreira’nın şutu direkten dönüp Livakovic ile buluşup ağlara gittiğinde, maçın devranı da döndü. Kadıköy’ün atmosferi, maçın önemi, Mourinho’nun planları ve ilk dakikalardaki Fenerbahçe dalgaları, izleyicilere heyecan dolu anlar yaşattı. Maximin, güdümlü bir füze gibi rakip kalenin üstüne gidiyordu. Pozisyonlar üst üste gelirken, taç atışından gelen topu uzaklaştıramayan Fenerbahçe savunması, şok golün ardından Osimhen – Mertens işbirliği ile gelen ikinci golle sarsıldı. Okan Buruk’un Galatasaray’ı, oyunun kontrolünü tamamıyla ele geçirirken, Mourinho adına ortada plan kalmadı. Devre bittiğinde, ikinci yarıdaki gollerin de habercisi olan tempolu bir futbol kaldı akıllarda.
Sonrasında hamleler beklendi. Mourinho, Amrabat ile orta saha direncini onarmak istedi ama sadece Maximin üzerine kurulu bir oyun planında, uzun ve yüksek toplara dönen bir takım vardı. Sanki orta sahasız oynuyorlardı. Fred ve Symanski de bu ritmin içinde varlık gösteremediler. Tadic’in ve Dzeko’nun ustalığı ise rafa kalktı. Sara’nın taç atışından gelen topla üçüncüyü atması, yoruma açık penaltıyla gelen Dzeko golüyle maç kendi kaosuna kavuştu. Mourinho, hücumcuları teker teker sahaya sürdü, Okan Buruk ise yorgunları kenara çekip Barış’ı da bek olarak defansını beşledi. Sonuç, şampiyonluk yarışında avantaj ve moral Galatasaray’a geçti. Galatasaray belki bir sezonda gördüğü sarı kart sayısını, tek maçta hanesine yazdırdı. “Sadece bir maç” diyerek derbiyi yorumlayan Mourinho da “gerçeklerle” tanışmış olmalı. Bu yenilginin fiziki yıpranmasının belki sarar ama takım ve taraftar üzerinde mental darbe için çok uğraşması gerekecek.
Öncelikle Tadic ile başlayalım. Sağ kanatta, sol tarafta olduğu kadar etkili değil. Bu takım geçen sene 99 gol attı. Zaman zaman başrolde, zaman zaman ise önemli yardımcı rollerdeydi. Dün sahaya bakıyorum, uvertür olmuş! Uvertür; “oyalayıcı” demek! Resmen ayağına top değmeden ilk yarıyı bitirdi. Ne yazık! Taraftarlar, “Attack Fener” diye pankart açmışlar ama Mourinho, onların cesaretine ayak uyduramadı. Kimse kusura bakmasın; dünyanın en büyük teknik direktörlerinden biri olabilirsin ama hala, “bizim” ligi bilmiyorsun. Ama eminim, öğreneceksin. Belki yarın, belki yarından da yakın! Bu maçta oynayan futbolculara yazdığımı lütfen okutsunlar. Bakın kardeşim; Fenerbahçe kendi statlarında çok az derbi kaybeder. Siz tarihe geçtiniz, tarihe!
“Bu maça özel olarak hazırlanmaya gerek yok” diyen Mourinho, bazı şeyleri hala anlayamadı. Sen de, Okan da bu büyük derbiye özel hazırlanmak zorundasınız. Okan Buruk hazırlanmışken, sen hazırlanmamışsın! Verilecek kartlarla ilgili çok fazla bir şey söyleyemem. Zira eksik kalmış bir rakibi yenmeyi kendime yediremiyorum. Eminim iki takımın taraftarı da yedirmez! Sevgili Mourinho, Çağlar’a takıldın ama vazgeçmiyorsun. Geçen hafta sana maç kazandıran Becao’yı bilinmeyen bir sebeple yedek kulübesine atıyorsun. Kusura bakma, her şeyi bilme ihtimalin yok. Biz öğreniyoruz, sen de öğrenmeye devam edeceksin. İnan attığın penaltı, penaltı değil. En azından ben inanmıyorum. Süper Lig’e hoş geldin Mourinho; gevezelik değil, iş yap lütfen! Galatasaray’ın yenilerini durdurmaya çalışırken, eskilerini unuttun ve takımına da unutturdun. Eskiler 2 yıldır şampiyon oluyor. Sonuca gitmek her zaman olmuyor ne yazık ki… Bazen cesur olman gerekiyor. Galatasaray’ı doğru oyunlarından dolayı kutluyorum. Gerçekten hak edilmiş bir galibiyet aldılar.
Fenerbahçe – Galatasaray Maçı: Penaltı Kararı Tartışma Yarattı