Beşiktaş kadrosunda sol kanatta oynayabilecek, gerektiğinde savunmaya da katkı sağlayacak ve fırsat bulduğunda etkili şutlar çekebilecek tek oyuncu Can Keleş… Ancak ilginç bir durum var ki, Gio, Can dışında tüm oyuncuları bu pozisyonda denedi ama onu bir türlü sahaya sürmedi. Ayrıca, kadrodaki bir başka önemli gerçek, Al Musrati veya Gedson’un oynamadığı durumlarda, yerlerine geçebilecek ilk oyuncunun Salih Uçan olduğudur. Eğer bu kadro dinamiklerine karşı bir savaş açarsanız, rakibi değil, kendinizi yaralarsınız.
Ajax ya da Frankfurt, Beşiktaş’ı yenebilecek takımlar değildi. Ama tam aksine, Beşiktaş’a karşı açık farkla galip geldiler… Bu durum, doğrudan Gio’nun yönetimiyle alakalı. Daha açık bir ifadeyle, bu skorların ortaya çıkmasındaki ana etken de Gio’dur. Ayrıntılı bir analiz yapmaya gerek yok; dengesiz bir kadro oluşturursanız, iyi oynasanız bile, kazanmanız oldukça güç hale gelir.
Dün Beşiktaş, iki gol yedikten sonra maçın tek hakimiydi fakat tüm ataklar dengesizdi. Kanat oyuncuları olan Rashica ve Muçi’nin alışılmış oyun tarzları ve geriye hiçbir şekilde destek olmamaları, aynı şekilde Ndour’un da ne yaptığını bilmez halde olması, kolay goller yenilmesinin temel sebebiydi. Aynı zamanda, atabileceğimiz golleri atamamızın da altında yatan sorunlar bunlardı.
Önde ve orta sahada baskı kurarken, geriye hızlı dönüş yapmak fiziksel güç ister. Ancak Muçi, Rashica ve Ndour’da bu güç yok. Eğer bu gerçeği göz önünde bulundurarak, Rafa ve İmmobile’nin etrafına bu oyuncuları yerleştirirseniz, gol atmakta zorlanır, kolay goller yersiniz. Rakibin kalecisi de böyle bir durumda kariyerinin en iyi maçını oynar. Görüldüğü gibi, Bravo Gio, tam anlamıyla bir Valerien İsmail oldun!
UEFA Avrupa Ligi’ndeki ikinci maçında, Beşiktaş tarihte ilk kez karşı karşıya geldiği Eintracht Frankfurt’u Dolmabahçe Stadyumu’nda ağırladı. Beşiktaşlı taraftarlar ile Alman taraftarların tribünleri doldurduğu bu mücadeleye, Beşiktaş maçın başından itibaren oyunun kontrolünü eline aldı.
Oldukça hızlı ve dinamik bir yapıya sahip olan Frankfurt karşısında, Beşiktaş kısa paslarla organize olmaya çalışarak pozisyonlar buldu. Ancak 17. dakikada Frankfurt, kazandığı penaltıyı gole çevirerek durumu 1-0 yaptı ve hemen ardından durumu 2-0’a taşımayı başardı. Son iki yılda kullandığı 14 penaltıyı başarılı bir şekilde gole çeviren Immobile, 26. dakikada ilk kez penaltı kaçırdı.
Bu durum maçın kırılma anıydı. Futbol, tam olarak böyle bir oyun. Beşiktaş, daha baskılı ve istekli olmasına rağmen, yakaladığı yüzde yüz pozisyonları değerlendiremedi. İlk yarı boyunca Frankfurt, yalnızca iki kez Beşiktaş kalesine gelirken, soyunma odasına 2-0 önde gitti.
İkinci yarıya istekli başlayan Beşiktaş, elinden gelen her şeyi sahaya koyarak oyunun kontrolünü elinde tuttu ve gol yollarında riskler almaktan çekinmedi. Maçın sonlarına doğru 3. golü de kalesinde gören Beşiktaş, uzatma dakikalarında Masuaku ile bir gol buldu. Maçın özeti, iyi oynadığımız ancak kaleci Santos’u geçemediğimiz oldu. Bu sonuç kesinlikle beklenilen bir sonuç olmamalıydı.
Ancak, Beşiktaş’ın ayağa pas, geçiş oyunları ve dikey pozisyonlarla her geçen gün daha iyi bir takım olma yolunda ilerlediğini belirtmek gerekir. Ayrıca, duran top organizasyonlarında da önemli gelişmeler kaydediliyor. Bu açıdan hocayı takdir etmek gerekiyor.
Bir küçük parantez açmak gerekirse, geçtiğimiz maçta ligde Immobile’ye yapılan aynı faulü burada hakem tereddüt etmeden verip üstüne bir de kart gösterdi. Umarım bizim hakemlerimiz de bu maçları izliyordur.